7 Ekim 2023'ten Bugüne Gazze'deki Soykırım ve İnsanlık-İsrail Çatışmasının Güncel Durumu

Gazze'deki İnsanlık Dramı ve Bölgesel Gelişmeler: Milliyet.com.tr Özel Haber
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana devam ederken, yaşamını yitirenlerin sayısı 67 bini aşmış, yaralı sayısı ise 169.679’a ulaşmıştır. Bölgede enkaz altında binlerce cesedin bulunduğu bildirilmektedir. Aynı dönemde açlık nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 460’a yükselmiş, bunların 154’ü çocuktur. Ayrıca, Gazze’de bulaşıcı hastalık vakaları 2 milyon 142 bini, ‘Hepatit A’ vakaları ise 71 bin 338’e ulaşmıştır. Besin yetersizliği sebebiyle 3 bin 500’den fazla hamile kadın düşük yapmıştır.
Uluslararası Aktörlerin Tutumu ve Bölgedeki Gelişmeler
Bu süreçte uluslararası aktörlerin tutumu ve bölgedeki gelişmeler, Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ufuk Necat Taşçı tarafından Milliyet.com.tr’ye değerlendirildi.
İsrail’in Gazze Politikası: Kavramsal ve Kurumsal Bir Çöküş
Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan, İsrail’in Gazze’deki politikalarının sadece askeri bir operasyon olmadığını, aynı zamanda kavramların, kurumların ve uluslararası hukukun anlamının boşaltıldığı bir dönemi temsil ettiğini vurguladı. Abluka, propaganda, insani kriz ve sosyal medyanın çatışmayı hem sahada hem de zihinlerde derinleştirdiğini belirtti. Madleen ve Sumud filosu gibi sembollerin, uluslararası hukuk ve diplomatik yapıların yetersiz kaldığı noktada vicdanın sesi olduğunu ifade etti. BM Güvenlik Konseyi kararları (242, 476, 478) gibi uygulanamayan kararların, uluslararası hukukun zayıflığını ve mevcut düzenin seçici işleyişini ortaya koyduğunu dile getirdi.
İnsani Boyut ve Bölgesel Dönüşüm
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ufuk Necat Taşçı, Gazze’de üç yıldır devam eden soykırımın artık İnsanlık-İsrail çatışmasına dönüştüğünü belirtti. 1948’den Oslo Anlaşmaları’na kadar olan süreci hatırlatan Taşçı, ABD’de 30 yaş altı nüfusun büyük çoğunluğunun İsrail karşıtı olduğunu ve BM raporları ile bağımsız kuruluşların verileriyle yüzbinlerce Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. İsrail’in “haydut devlet” (rogue state) kimliğini kazandığını ve holokost anlatısının İsrail tarafından suistimal edildiğinin yaygın kanaat olduğunu vurguladı.
Filistin Halkının Direnişi ve Bölgesel Aktörlerin Rolü
Taşçı, Filistin’in ağır bedeller ödeyerek İsrail’in gerçek yüzünü dünyaya gösterdiğini ifade etti. Mahmud Abbas yönetimi ve Hamas’ın tutumlarının Filistin halkının sosyolojik hafızasında önemli bir yer edineceğini belirtti. Türkiye’nin 1948’den itibaren aktif bir aktör olduğunu, 7 Ekim sonrası insani diplomasi ve arabuluculuk alanında önemli roller üstlendiğini söyleyen Doç. Dr. Özcan, Türkiye’nin ateşkes ve esir değişimi konularındaki çabalarını, yardım koridorları ve sahra hastaneleri girişimleriyle sahada görünür hale getirdiğini aktardı. Ancak İsrail’in abluka politikalarının insani yardımların bölgeye ulaşmasını engellediğine dikkat çekti.
Türkiye’nin Filistin’in devlet olarak tanınması için diplomatik girişimlerini sürdürdüğünü, BM Genel Kurulu’nda 157 devletin Filistin’i tanıdığını ve Türkiye’nin “istikrar diplomasisi” yaklaşımıyla bölgedeki sivil toplum ve toplumsal duyarlılığı desteklediğini belirtti.
Dr. Taşçı, Türkiye’nin İsrail’e karşı uyguladığı ambargolar ve diplomatik, siyasi, askeri direnişle diğer Müslüman ülkeler arasında öne çıktığını, İran ve Mısır gibi ülkelerin pozisyonlarının sorgulandığını ifade etti. Ürdün Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye güvene ilişkin sözlerini hatırlatan Taşçı, Türkiye’nin bölgesel ve küresel sistemde Gazze meselesinin ana muhataplarından biri haline geldiğini vurguladı.
ABD ve NATO’nun Tutumu
Doç. Dr. Özcan, ABD’nin askeri yardım ve bölgesel caydırıcılık amacıyla bölgeye uçak gemileri ve birlikler gönderdiğini, İsrail’in sadece Gazze değil, en az altı ülkede daha saldırganlık sergilediğini belirtti. ABD’nin ateşkes müzakerelerinde arka kanal rolü üstlenmesine rağmen Siyonist lobinin baskısından kurtulamadığını, askeri ve silah satışlarının süreci şekillendirdiğini dile getirdi. Trump’ın “Gazze’yi Riviera’ya çevirme” söyleminin hafızalarda yer ettiğini ve ABD’nin uluslararası hukuk nezdinde İsrail lehine konum aldığını aktardı.
NATO’nun Gazze konusunda doğrudan taraf olmaması ve üye ülkeler arasındaki farklı tutumların ortak söylemi sınırladığına dikkat çeken Özcan, ABD’nin çizgisinin ağırlık merkezi haline geldiğini, NATO’nun insani boyutunun askeri gündemin gerisinde kaldığını vurguladı. Türkiye’nin NATO içinde Gazze konusunu öne çıkaran nadir aktörlerden biri olduğunu belirtti.
Birleşmiş Milletler’in İşlevsizliği
Dr. Taşçı, BM’nin özellikle Güvenlik Konseyi’nin veto hakkı istismarı nedeniyle Gazze soykırımını durduramadığını, Somali, Ruanda ve Bosna gibi krizlerde de başarısız olan BM’nin bu süreçte de etkisiz kaldığını söyledi. BM raportörlerinin soykırım iddialarını kabul etmesine rağmen yaptırım uygulanamamasının uluslararası hukuka olan güveni sarstığını ifade etti.
Doç. Dr. Özcan ise BM’nin normatif referans noktası olmasına rağmen işlevsiz kaldığını, ABD vetosu nedeniyle ateşkes kararının alınamadığını, BM çalışanlarının sahada İsrail tarafından hedef alındığını belirtti. Genel Kurul’un Filistin lehine siyasi destek üretmesinin önemli olduğunu ancak BM’nin yaptırım gücünün yetersiz kalması nedeniyle insani yardım süreçlerinin sınırlı kaldığını aktardı. BM’nin kurumsal meşruiyetinin sorgulandığını ve insanlığın vicdanını temsil etme kapasitesini büyük ölçüde kaybettiğini vurguladı.
Avrupa’nın Tutumu ve Bölgesel İlişkiler
Avrupa Birliği’nin Gazze konusundaki ortak politika üretememesi ve başarısızlığına değinen Doç. Dr. Özcan, bu durumun uluslararası kamuoyunun vicdanıyla ayrışmasına yol açtığını, Türkiye ve İspanya’nın İsrail’le ticareti durdurma kararlarının Avrupa’da yeni baskı unsurları oluşturduğunu belirtti.
Dr. Taşçı, İngiltere, Fransa ve diğer bazı Avrupa ülkelerinin soykırımın ilk günlerinden itibaren İsrail’e destek verdiklerini, ancak bu tutumun sorgulanır hale geldiğini ifade etti. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın İsrail ile ilişkilerini yoğunlaştırdığına, özellikle Doğu Akdeniz enerji politikaları nedeniyle Gazze sürecinde sessiz kalmayı tercih ettiğine dikkat çekti.
Körfez ve Bölgesel Aktörlerin Rolü
Dr. Taşçı, Yemen’de Husiler’in İsrail’e yönelik saldırılarının yaptırım gücü oluşturmadığını, Katar’ın ise Gazze’ye ilk günden destek vererek arabulucu rol üstlendiğini belirtti. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin ise güvenlik kaygıları nedeniyle İsrail’e karşı daha temkinli davrandığını, BAE’nin Yemen’de Socotra Adası’nda İsrail ile istihbarat üssü kuracak kadar ileri gittiğini aktardı.
İran ve Direniş Ekseni
Doç. Dr. Özcan, İran’ın Filistin meselesini bölgesel nüfuz aracı olarak kullandığını, Gazze çatışmasında Lübnan Hizbullahı ve Yemen Husileri gibi vekil güçler üzerinden hareket ettiğini belirtti. Bölgesel dönüşümlerin aktörlerin kapasite ve reaksiyonlarını ortaya koyduğunu ifade etti.
Mısır’ın Arabuluculuğu ve Gelecek Perspektifi
Mısır’ın geleneksel arabulucu rolünü sürdürdüğünü ancak sınırdaki insani geçişler ve güvenlik endişeleri arasında zorlandığını belirten Özcan, kalıcı çözümün Türkiye ve Katar ile ortak garantörlük ve uzlaşı zemininde mümkün olacağını söyledi.
Sonuç ve Hatırlatma
Doç. Dr. Özcan, Filistin/Gazze’de yaşanan insani trajedinin sadece bir savaş meselesi olmadığını, bölgesel güvenlik, diplomasi ve ekonomi eksenlerinde iç içe geçmiş karmaşık bir sorun olduğunu ve gelecek nesilleri hedef aldığını hatırlatarak açıklamalarını sonlandırdı.
Tepkiniz Nedir?






